Güvenli Bağlanma

Bebeklik ve çocukluk döneminde deneyimlenen olaylar hayatımız boyunca bizi ve ilişkilerimizi etkilemeye devam ediyor.
Kendine güvenen,insanlarla kolay ve sağlıklı ilişkiler kurabilen,duygusal ilişkilerinde de mutlu olabilen bireyler bebeklik ve çocuklukta onlara bakım veren kişilere güvenli bağlanabilmiş bireyler.Bunu başaramamış olanlar ise ,elbette bu başarısızlık bakım veren kişiye ait,özellikle bireysel ilişkilerinde güvensiz,terkedilme duygusu taşıyan ve buna bağlı olarak kaygılı,hatta öfkeli kişiler.
Günümüz psikoterapisinde en çok konuşulan kavramlardan biri güvenli bağlanma.Çocukluklarında güvenli bağlananamamış kişiler erişkin hayatlarına bunu taşıdıkları gibi maalesef bir sonraki kuşağa da geçiriyorlar.
Bebeğin gereksinimleri süreklilik arz edecek şekilde karşılanırsa,yani acıktığında beslenirse,korktuğunda sakinleştirilirse,gazı çıkarılırsa,sıkıldığında oyun oynanırsa ,altı pislendiğinde değiştirilirse bebek güvenli bağlanma geliştirir ve bu özellikle hayatın ilk iki yılında çok önemlidir ama yedi yaş bitimine dek de önemini yitirmez.
Bebeklerin bu gereksinimleri genellikle anne tarafından karşılandığı için güvenli bağlanma hep anne ile ilişkilendirilse de aslında bu gerçekte anne ile değil bakım veren kişi ile ilişkili bir durumdur .Yani annenin yanında veya anne yokluğunda baba.dede,büyükanne veya bakıcı ile de güvenli bağlanma gerçekleştirilebilir.Burada asıl önemli olan bu bakım veren ve güvenli bağlanmayı gerçekleştiren kişinin sabitliğidir.
Anlatmaya çalıştığım yoğun çalışan bir annenin varlığında bakım veren kişi bakıcı ise bu bakıcının sabit olmaması,devamlı değişmesi güvenli bağlanmayı sekteye uğratır. Günümüz koşullarında güvenli bağlanmanın tek sorumluluğunun annede olması haksızlıktır çünkü çoğu hanede anne de baba kadar dışarıda ,iş hayatındadır.Böyle evlerde bakım anne,baba,belki aile büyükleri ile paylaşılırsa çalışan annenin üzerine binen yük azalacak ve bebek belki de anneyi az görmesinden kaynaklanan zararı diğer bakım veren kişilerle karşılayacaktır.
Burada dikkat edilecek konu anne dahil bu kişilerin toplam sayısının üç olması ve hepsinin bebeğe aynı ilgi ve sevgiyle yaklaşması ve hiç olmazsa ilk üç yıl değişmemeleridir. Örneğin anne,baba,bakıcı veya anne,baba,büyükanne, veya anne,baba veya dede veya anne,baba,teyze gibi.Anne veya babanın yokluğunda ise mesela baba,büyükanne,dede olabilir.
Bu bağlamda bebeğin birincil olarak bağlanma geliştirdiği kişi annesi de olsa bebekle geçirilen zaman ölçeğinde baba,dede,büyükanne,bakıcı da bağlanma açısından önemli figürler oluştururlar.
Çalışan genç ebeveynlerin önemli sorunlarından biri anne ve babanın hafta sonu ebeveyni gibi olmalarıdır ve bebeğe çoğunlukla aileden olmayan bir bakıcı bakar.Bu bakıcı da sık sık değişirse o zaman bağlanma konusunda ciddi sorunlar oluşabilir.
Bakım veren kişi meselesini açıklığa kavuşturduktan sonra güvenli bağlanmanın temel ilkelerine göz atmamız gerekir:
Güvenli bağlanmada bebeğin ve çocuğun günlük fiziksel,ruhsal ve temel gereksinimlerini karşılarken burada bakım veren kişinin aldığı tavır,ses tonu,yüz ifadesi, vücut dili çok önemlidir.Bebeği beslerken,altını değiştirirken, banyosunu yaptırırken onunla kurulan sözsüz iletişim yani bebeğin hislerini,gereksinimlerini gözlerinden,ağlama şeklinden,vücut dilinden anlayıp ona uygun bir sözsüz ya da sözlü tavırla karşılık verebilmek çok önemlidir ; yoksa burada anlatmaya çaılştığım bebeğin veya çocuğun bakımını bir robot gibi karşılamak değildir.
Bebeklerin kendilerini sakinleştirebilmek ve teselli edebilmek gibi yetileri yoktur.Bu görev bakım veren kişiye düşmektedir.Oysa bakım veren kişi kendisi kendi stresini yönetemiyorsa,sakin kalamıyorsa ve sevgisini bebeğe aktaramıyorsa güvenli bağ kurulması sekteye uğrar.
Çağımızda hiçbir anne bebeğin yanında 24 saat kalamaz. Çocukla iletişimde olan kesintiler tekrar buluşmada telafi edilebilir ; hatta daha da sağlamlaşabilir bağ .Beyin değişime açıktır- tamir her zaman mümkündür.Bebek annenin ( veya temel bakım verenin) hep ona döndüğünü ve sarılmasıyla,ses tonuyla,bakışlarıyla,konuşmalarıyla güvenli bağı yeniden,yeniden kurduğunu farkedince kendini belki de hiç bırakılmamaya göre daha güvende hissedecektir.Bu nedenle çalışan anneler bebek veya çocuklarına geri döndüklerinde güvenli bağ kurma sorunu yaşamıyorlarsa( yaşamaları bebeğin prematüreliği,nörolojik sorunları ve evlat edinilmiş bebek gibi istisnalar dışında çoğunlukla bakım verenden kaynaklanan sorunlar nedeniyledir ) bebek gayet sağlam güvenli bağ kurmaya devam edecektir.
Çalışan veya çalışmayan anneleri bekleyen sorunlardan biri de dikkatlerini dağıtabilecek çok faktör olmasıdır , örneğin : cep telefonları,cevaplanmayı bekleyen e-mailler, televizyon,sosyal medya…Bu faktörlerin varlığında çocukla kurulmaya çalışılan etkileşim ve iletişim güvenli bağ sağlama anlamında başarısız olacaktır çünkü anne bebeğin veya çocuğun sözsüz etkileşim işaretlerine vakıf olamayacak ve onları kaçıracaktır.
Bazen son derece eğitimli ve entellüktüel bireyler mutsuz,duygusal ilişkilerinde başarısız çocuklar yetiştirirken cahil insanların bu konuda bilakis çok başarılı olabildiklerini gözlemleriz çünkü onlar bebekleriyle ve çocuklarıyla sevgi ve ilgi bağını başarı ile geliştirip güvenli bağlanmayı içgüdüsel olarak sağlayabilmiş bireylerdir.
Bebek ve çocukla güvenli bağ oluşturabilmek için;
1 – Yüz ifadeniz çok önemlidir..Çocukla ilgilenirken yüz ifadeniz sakin ama ilgiliyse bebek kendini güvende hissedecektir.Aksine kızgın,endişeli,üzgün,korkmuş veya bezgin ise bebek veya çocuk stresli ,güvensiz hissedecektir
2 – Göz kontağı: Bebeğinize sevgi dolu bakarsanız o da bu sözsüz sinyali alır ve güvende, rahatlamış ve mutlu hisseder.Göz teması aynı zamanda bebeğinizle sizin aranızda devamlılığı olan bir sözsüz konuşmadır.
3 – Ses tonu : Çocuğunuz söylediklerinizi anlamak için çok küçük olsa da ses tonunuzdan ilgisiz, başka şeyle meşgul veya gergin olduğunuzu çıkaracaktır.
Daha büyük çocuklarla konuşurken de söylediklerinizle kullanıdığınız ses tonunun tutarlı olduğuna dikkat etmelisiniz.
4 – Çocuğunuzu kucaklarken, taşırken,yıkarken kullandığınız vücut dili çocuğunuz için çok şey ifade eder.
Ben kendi adıma bu sorunu şu şekilde aştım :
1 – Geceleri çocuklarıma hep kendim baktım
2 – Birebir değerli zaman ayırdık hem ben hem eşim( Onlarla ilgilenirken TV izlemediğimiz,yayın okumadığımız,iş yapmadığımız en az birer saatlik zamanlar)
3 – Tatillerde,nöbetçi olmadığımız tüm hafta sonları çocuklarımıza kendimiz baktık
4 – Ben nöbetçiyken eşim,eşim nöbetçiyken ben çocuklar için hiç kimseden destek almadık ve bizzat kendimiz baktık.
5 – Çocuklarımızla ilgilenmek bizim için bir yük,bir iş değil paha biçilmez kıymette harika zamanlardı- ne kadar yorgun olursak olalım.Şimdi de geriye baktığımızda o yoğun,stresli zamanlar içindeki harika zamanlar olarak anıyoruz.
6 – Bakıcılarımızı ilk seçimde çok dikkatli davrandık ve bakıcı değiştirmemeye özen gösterdik.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir